Efsunkârımmmm…

Efsunkârımmmm…
Bugün; bir an aklıma düştün. Bilsen senle birlikte Firdevs cennetlerine dönüşen aklımın ahvalini. Bayram sabahına uyanmış, bayram çocuğu gibi. Sonra dehlizle kalbimi akan bir nehir gibisin. Geldiğin yer, geçtiğin yer, gittiğin yer hep sen koktun. O her şeyi büyüleyen kokun, Efsunkârımmmm… O kokun; ıhlamur ağacının gölgesinde yetişmiş, kolonya çiçeğinin ikliminde hemhal olmuş, tarçın gibi. İşgal ettiğin yüreğim, Osmanlı adaletiyle tanışmış gibi. Sen, en büyük harpleri bile durdurabilecek aşkın sahibi.
Göğüm diyorum sana. Söylerken bile tüylerim değil bütün hücrelerim diken diken oluyor, ardından şükrediyorlar seni bana veren rabbe. Özür dilerim sevdiğim, seni bir tek kelimeye sığdırma cüretinde bulunduğum için. Sitemim arzuhalimdir, katında makbul bulunsun. Ama olsun hem kelimeler en büyük hikmetlerin sesi değil mi? Sen ki ezelde ve ebedte ki en büyük sırrımsın. Kelimeler arkasındaki anlamdaki gizdir.
Tek sermayesi kalbi olacak kadar zenginim ben. Eğer tek bir şeyim varsa ve o da kalbimse ve senden ibaretse her şeyim sen olman gerekmez mi? Sen benim her şeyimsin. Affına sığınarak, gökyüzü yeryüzünün her şeyi değil mi? Taş küreyi baştan başa saran yeryüzünün masmavi gökyüzünden başka neyi olabilir ki? Sen ve ben misali gökyüzü ve yeryüzü misali…